• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/nevsehirkent.rehberim.77
  • https://twitter.com/NevehirKentRehb

ZİRVE ÇÖMLEK PEYNİRİ
ONLİNE SATIŞ MAĞAZASI
HOTEL ŞEMS
NEVŞEHİR MERKEZLİ HOTEL
ELİF AKSESUAR E-MAĞAZA
ONLİNE ALIŞ VERİŞ MAĞZASI
GÜLFA YUFKA
ONLİNE ALIŞ VERİŞ MAĞAZASI
MUSTİ MÜZİK MARKET
ONLİNE ALIŞ VERİŞ MAĞZASI
Bilgi Teknoloji Hizmetleri

Online Hizmetler




Hastane Online







KAYAŞEHİR-NEVŞEHİR

Tanıtım Videoları
ESKİ ZAMANDA YAŞAM

PERİBACASI OLUŞUMU

NEVŞEHİR ÜNİVERSİTE TANITIM

DERİNKUYU YERALTI ŞEHRİ
Şehitl Bilgi Kapısı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar37.739237.8904
Euro40.673440.8364
Hava Durumu
Youtube Abone Ol
Nevşehir de Namaz Vakti
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam59
Toplam Ziyaret930448

Damat İbrahim Paşa

    

  Damat İbrahim Paşa (d. 1660 - ö. 1730 İstanbul)


  Eski adı Muşkara olan Nevşehir’de 1660 yılında doğmuştur. Babası sipahilerden İzdin voyvodası Ali Ağa’dır. İbrahim, köyünden kalkıp hemşeri ve akrabalarını ziyaret etmek aynı zamanda iş bulmak amacıyla İstanbul'a gelmiş. ve akrabası eski saray katibi Mustafa Efendi'nin delaletiyle.1689(1100 H) senesinde evvela sarayın helvacı ocağına ve daha sonra eski saray baltacıları ocağına girmiştir.

     Damat İbrahim Paşanın sadrazamlığı döneminde başını batıya çeviren Osmanlı Devleti, Avrupa'nın sanat ve kültüründen istifade etmek üzere kendisine küçük de olsa bir pencere açmağa muvaffak olmuştur.

     İbrahim Paşa devlet işlerine vakıf, düşünceli, siyaset sahibi, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli ileriyi gören bir yönetici idi. Padişahın en yüksek teveccühünü kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapmış olanlara dahi yardım elini uzatarak onları utandırmıştır.

     Bir taraftan Çırağan ve helva sohbetleri, şuara meclisleri, musiki alemleri ile zamanını geçirirken, diğer taraftan ulemayı himaye ve ilmi eserleri tercüme ettirmek, kültür hareketlerini yaymak için matbaa tesis etmek, milli sanayii himaye etmek gibi hizmetleri de ihmal etmemiştir. Seleflerinden ne Sokullu Mehmet Paşa ve ne de Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa ayarında siyaset ve askeri işlerde mühim rol oynamamıştı; devlet yönetiminde onlar kadar katı değildi. Ancak faal ve teşkilatçı idi.

     İran’a seyahat etmiş olan Lehli misyoner Krusinski'nin İran-Afgan muharebesine dair olan eserini, Damat İbrahim Paşanın isteği üzerine, İbrahim Müteferrika Tarih-i Seyyah adıyla Türkçeye çevirmiş olup ilk matbaada basılmıştır.

     İbrahim Paşa'nın yalısı Beşiktaş’ta Çırağan mevkiinde Mevlevihane'ye bitişik olup, III. Ahmet de, sık sık buraya gelip eğlencelere katılırdı.
     Damat İbrahim Paşa, eşi Fatma Sultan'la müşterek olarak İstanbul'da Şehzade camii yakınında dershane (Darülhadis) ile talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane, ve çeşme gibi hayırlı tesisler vücuda getirmiştir. Bu tesisler 22 Mayis 1720 de tamamlanarak mera-simle halkın hizmetine sunulmuştur.

     Yine İstanbul'da Yeni postahane arkasındaki Acımusluk Sokağına çıkan yokuşun başında Damat İbrahim Paşa'nın 1719 M. tarihli Darulhadis, mektep ve sebili vardır. Ortakoy camisinin önündeki çeşme, Üsküdar'da Şemsipaşa semtinde Hüsrevağa camii önünde bulunan 1730 M. tarihli çeşme ile Çubuklu camii yakınındaki Mesire çeşmesi de İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.

     Damat İbrahim Paşa'nın yaptırmış olduğu eserlerden en mühimi, kendisinin doğmuş olduğu ve evvelce Muşkara adlı bir koy iken, sonra imar ederek şehir haline koyduğu Nevşehir dedir. İbrahim Paşa'nın eski adıyla Muşkara ve yeni adıyla Nevşehir olan buradaki tesisle-rin yapılmasına 1718 Mayısta başlanmıştır. Damat İbrahim Paşa'nın Ürgüp İlçesinde de on kadar çeşmesi vardı. İzmir'de deniz kenarında Mısır Çarşısı adı verilen bir çarşı da İbrahim Paşa'ya aitti.

     Damat İbrahim Paşa'nın ilk eşinden olan oğlu Genç Mehmet Pasa, 1723 M. de III. Ahmet'in kızı Atike Sultan'la nişanlanarak vezir olmuş ve bir buçuk ay sonra da nikahı yapılmıştır. Mehmet Paşa babasının vakfına mütevelli olmuş ve 1769 M. de vefat ederek babasının yanına defnedilmiştir. III. Ahmet'in damadı olan bu genç Mehmet Paşa'nın da Ibrahim adında bir oğlu vardı. Damat İbrahim Paşa ahfadı son zamanlara kadar gelmiştir.

Bunlardan Hayri Bey isminde bir zatın Gü-vahi dil isimli bir divani ve Farsça kavaide dair Levhat-ül kavaid ve lügate dair Zeban ve abada dair de Adab-üs süluk ve Abad-ül üdeba isimlerinde eserleri vardır.

     Damat İbrahim Paşa güzel yazı yazanlardandı, eski yazılarımızdan olan sülüs ve nesih yazışma evvela meşhur hattat Hafız Osman'dan ve onun vefatından sonra da ressam ve hattat Ömer Efendi'den yazmıştır. Ara sırada şiir söylerdi.
 
                                                    ****************************

Eski adı Muşkara olan Nevşehir’de tahminen 1073’te (1662) dünyaya geldi. Babası İzdin voyvodası olarak bilinen Sipahi Ali Ağa, annesi Fatma Hanım’dır. Akrabalarını görmek ve iş bulmak için 1100’de (1689) İstanbul’a gitti. Aynı yıl yakın akrabası olan Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendi’nin aracılığı ile sarayın önce Helvacılar ve daha sonra Baltacılar Ocağı’na girdi. Zamanla Eski Saray’ın vakıflar kâtipliğine kadar yükseldi. Ardından Dârüssaâde ağası yazıcı halifesi olarak II. Mustafa’nın bulunduğu Edirne Sarayı’na çağrıldı. Bu vesileyle Şehzade Ahmed’i yakından tanıma imkânı buldu. Onun güvenilir adamı oldu ve gizli işlerinde görev aldı. Edirne Vak‘ası’ndan (1703) sonra saray halkıyla birlikte İstanbul’a döndü. Dârüssaâde Dairesi yazıcılığına terfi eden İbrâhim Efendi altı yıl bu görevde kaldı, idarî işlerde emin bir müsteşar gibi hizmet etti. Birçok defa vezirlik teklifi aldığı halde kabul etmedi. Padişaha olan yakınlığını çekemeyenlerin çabaları sonucunda Haremeyn muhasebeciliği göreviyle hâcegân zümresine dahil edilerek saraydan uzaklaştırıldı (11 Safer 1121/22 Nisan 1709). Daha sonra malları müsadere edilerek Edirne’ye sürüldü. Bir müddet sonra tekrar Haremeyn muhasebecisi, ardından da mevkūfatçı olarak Damad Ali Paşa’nın (Şehid) Mora seferine katıldı (1127/1715). Mora’nın geri alınmasından sonra buranın tahririne memur edildi. Aynı yıl mevkūfatçılık görevi yanında Çuka ve İstendil adalarının sayımına da gönderildi. Ertesi yıl mevkūfatçılık görevi üzerinde kalmak şartıyla Niş defterdarlığına getirilen İbrâhim Efendi, Avusturya seferinde ordunun geçeceği yol üzerinde mühimmat sevki işleriyle görevlendirildi. Petervaradin seferine katıldı. Sadrazam Damad Ali Paşa’nın şehid olması üzerine aldığı tedbirlerle orduyu dağılmaktan kurtardı. Edirne’ye gelerek durumu padişaha anlattı ve Şehid Ali Paşa’nın üzerinde bulunan sadâret mührünü teslim etti.

Sultan III. Ahmed bundan sonra İbrâhim Efendi’yi yanından ayırmadı. Kendisini süratle terfi ettirerek rûznâmçe-i evvel, mîrâhûr-ı evvel ve vezirlikle rikâb-ı hümâyun kaymakamlığına getirip (4 Ekim 1716) Sadrazam Şehid Ali Paşa’dan dul kalan kızı Fatma Sultan’la evlendirdi (19 Şubat 1717). Böylece dâmâd-ı şehriyârî olan İbrâhim Paşa, Avusturya seferleri sırasında (1717-1718) ikinci vezir rütbesiyle rikâb kaymakamı olarak İstanbul’da padişahın yanında kaldı. Bu sırada yapılan sadâret tekliflerini kabul etmedi; savaş halinde bulunan bir devletin hükümetinin başına geçmekten kaçındı. Avusturya ve Venedik ile savaşa son verecek mütarekenin görüşülmesi sırasında III. Ahmed’in sadrazamlık teklifini kabul etti (8 Cemâziyelâhir 1130/9 Mayıs 1718). III. Ahmed, diğer sadrazamlardan farklı olarak damadına kendi kullandığı tuğralı zümrüt mührü “mühr-i hümâyun” olarak verdi.

İbrâhim Paşa ilk iş olarak Avusturya ile savaşa son verecek barış görüşmelerini ele aldı. Barış konusunda Avusturya başvekiline bir mektup yazdı; Osmanlı delegelerine de tâlimat gönderdi. Barış görüşmelerinin netice vermemesi ihtimaline karşı hazırlıklı olmak için ordunun başına geçip Edirne’den ayrıldı. Barışın sonucunu alıncaya kadar da Sofya’da kaldı. Bu arada Avusturya barış şartlarını ağırlaştırmış, Türk delegelere kötü muamele yapıldığı gibi bir ara görüşmeler de kesilmişti. Fakat İngiltere ve Hollanda elçilerinin aracılığı ile 22 Şâban 1130’da (21 Temmuz 1718) Pasarofça Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Küçük Eflak, Tımışvar, Belgrad, Kuzey Sırbistan Avusturya’ya bırakıldı. Mora Venedikliler’den alınarak tekrar Osmanlı Devleti’ne verildi.

Damad İbrâhim Paşa, kaybedilen toprakları geri almak için sefer peşinde koşacak bir yapıya sahip değildi. Daha çok içtimaî ve malî meselelerle uğraşmak istiyor, uzun yıllardan beri yenilgiyle biten savaşları unutturacak bir barış dönemini özlüyordu. İmar işlerine önem veren paşa, barış antlaşmasının imzalanmasından sonra ilk iş olarak bazı tasarruf tedbirleri aldı. Önce Şam’da bulunan yeniçerileri yoklamaya tâbi tutarak mahlûllerini sildirip sayılarını 750’ye indirdi. Ocaklık mukātaa*sından bazı vergileri Şam defterdarlığına bağladı. Bosna civarındaki ocaklık mukātaalarını da yeniden tahrir ettirerek gelirlerin artmasını sağladı. İstanbul’da yaptırdığı yoklamalarla yalnız asker ulûfelerinden 1500 keselik bir tasarruf sağladı. Vergiden muaf tutulan bazı yerler halkı ile küçük esnafa da vergi yükledi. Bu sayede bütçe açığı giderildiği gibi 1134 (1721) yılı başında devletin bütün masrafları çıktıktan başka hazine 5675 divanî keselik bir fazla ile kapandı. İbrâhim Paşa elde ettiği bu gelirlerle Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, özellikle doğduğu yer olan Nevşehir’de ve ayrıca İstanbul’da birçok cami, mektep, medrese, çeşme, sebil, kütüphane, imaret, saray, kasır, köşk ve yalılar inşa ettirdi. Ancak ülkenin sosyal sefaletini önleyecek ciddi tedbirler almak yerine daha çok zevk ve sefahat vesilesi olarak imar işine önem veren İbrâhim Paşa, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Paris’ten dönüşünde sunduğu sefâretnâmesinin de tesiri altında kalıp Fransa’dan getirtilen saray ve bahçe planlarına göre İstanbul’un çeşitli mesirelerinde inşaata girişti; bilhassa Kâğıthane’yi Versailles ve Fontainebleau’ya benzetmek için uğraştı. Sâdâbâd adı verilen ve imarı iki ay içinde bitirilen Kâğıthane İstanbul’un en rağbet edilen yeri oldu. İbrâhim Paşa tarafından sık sık teftiş edilen Sâdâbâd’ın açılışı padişaha büyük bir ziyafet verilerek kutlandı. Ardından diğer devlet erkânına da Haliç’te ve Boğaziçi’nde köşkler ve yalılar inşa ettirildi. Buralarda yazın çırağan safaları, kışın helva sohbetleri tertip ediliyordu. Daha sonra “Lâle devri” diye anılacak olan bu devrin birer sanat eseri niteliğindeki binaları ve üzerlerinde güzel yazılı kitâbeleri bulunan çeşmeleri, Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa sadâretinin ihtişamını hatırlatan vesikalar hükmündedir. İstanbul’a sayısız eserler kazandıran İbrâhim Paşa, sık sık görülen yangın âfetini önlemek için Fransız mühtedisi Dâvud Ağa’ya tulumba ile yangın söndürmek üzere bir teşkilât kurdurdu. İlk Türk matbaasının kuruluşu da onun zamanına rastlar (1727).

Ülkeye çeşitli yenilikler getirmesi, sanatkârları ve edebiyatçıları koruyup yardım etmesi, Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’ya Osmanlı devlet adamları arasında ayrı bir yer kazandırmıştır. Bununla birlikte belli bir zümrenin refah ve sefahati dışında geniş halk tabakaları arasında hüküm süren sefalet her geçen gün ona karşı hoşnutsuzluğu arttırdı. Buna imparatorluktan kopan toprakların olumsuz tesirleri ve kendi ailesine, adamlarına sağladığı imkânlar da eklenince halk İbrâhim Paşa aleyhine döndü. Bu sırada Şirvan Hanlığı ve Dağıstan meselesinden dolayı meydana gelen olaylar, Rusya ile Osmanlı Devleti’ni bir anda karşı karşıya getirdi. Ancak sadrazamın tesirinde kaldığı Fransız elçisi Marquis de Bonnac’ın aracılığı ile 2 Şevval 1136’da (24 Haziran 1724) Rusya ile Osmanlı Devleti arasında İran Mukasemenâmesi imzalandı. Bu antlaşma ile Batı İran toprakları iki devlet arasında paylaşıldı. Böylece siyasî bir başarı kazanmış olan İbrâhim Paşa devrin şairleri tarafından durmadan methedildi. Fakat bu paylaşmayı kabul etmeyen Afganlılar’la Osmanlı Devleti arasında savaş başladı (Rebîülevvel 1139/Kasım 1726). Sadrazam sefere gitmeyerek orduyu Bağdat Valisi Ahmed Paşa’ya bıraktı. Ordunun beklenmedik bir yenilgiye uğraması İbrâhim Paşa’yı halk nazarında müşkül duruma düşürdü. İbrâhim Paşa meseleyi barış yoluyla çözdüğü halde muhalifleri onu eleştirmeye devam ettiler. Müslümanlarla meskûn Dağıstan, Derbend, Bakü ve yöresinin mücadelesiz Ruslar’a terki ile Şiîler’le meskûn Batı İran şehirlerinin savaşlar sonucu elde edilmesi bir hata olarak nitelendirildi.

Bir taraftan siyasî olayların getirdiği sonuçlar, diğer taraftan iktisadî ve içtimaî meseleler, Damad İbrâhim Paşa’nın günden güne yıldızının sönmesine sebep oldu. Öte yandan yeni vergiler konulması, göçler yüzünden İstanbul’da meydana gelen işsizlik, her gün değişik yerlerde hoşça vakit geçiren İbrâhim Paşa ile yakınlarına karşı duyulan hoşnutsuzluğu biraz daha arttırıyordu. Bütün bu olayların sonunda İbrâhim Paşa, Patrona Halil İsyanı adı verilen olayın içine sürüklendi. 1730’da patlak veren, bir bakıma halk ayaklanması sayılabilecek olayları bastıramayan İbrâhim Paşa damatlarıyla birlikte padişahın gözünden düştü. III. Ahmed, ulemâdan İspirîzâde Ahmed Efendi ile Zülâlî Hasan Efendi gibi bazı kimselerin ve Patrona Halil ile Muslu Beşe gibi zorbaların ısrarı karşısında, çok sevdiği damadı İbrâhim Paşa ile onun damatları Kaptanıderyâ Kaymak Mustafa Paşa ve Kethüdâ Mehmed Paşa’yı feda etmek mecburiyetinde kaldı. 18 Rebîülevvel 1143 (1 Ekim 1730) sabahı sarayda öldürülen İbrâhim Paşa’nın cesedi damatlarının cesetleriyle birlikte âsilere teslim edildi. İbrâhim Paşa’nın cesedi İstanbul sokaklarında dolaştırılarak çeşitli hakaretlerden sonra parçalanmış bir halde Sultanahmet Meydanı’nda III. Ahmed Çeşmesi civarına terkedildi.

İbrâhim Paşa dirayetli, cömert, mütevazi, ileri görüşlü, yenilik taraftarı ve hamiyetli bir kimse idi. Devrinin ulemâ, şair, edip ve sanatkârlarını korumakla ünlüdür. Akrabalarını fazlasıyla korur, kendisine rakip gördüğü kimseleri merkezden uzak tutmaya çalışırdı. Tarihe ve güzel sanatlara meraklıydı. Hat sanatı ile de meşgul olmuş, Hâfız Osman’dan sülüs ve nesih meşketmişti. Ressam Ömer Efendi’den de ders görmüştü. En çok okuduğu kitap Naîmâ Târihi idi. Aynî’nin ʿİḳdü’l-cümân fî târîḫi ehli’z-zamân’ı, Abdürrezzâk es-Semerkandî’nin Maṭlaʿ-ı Saʿdeyn’i, Hândmîr’in Ḥabîbü’s-siyer adlı eseri İbrâhim Paşa zamanında tercüme ettirilmiştir. Yanyalı Esad Efendi’nin Aristo’dan yaptığı tercümeler İbrâhim Paşa’ya ithaf edilmiştir. Devrin akademisi sayılabilecek, âlim ve kâtiplerden oluşan otuz iki kişilik bir ilim heyeti, onun sadâreti döneminde 1725’te İstanbul’da kurulmuştur.

İbrâhim Paşa birçok hayır eseri bırakmıştır. Bunların en önemlileri Nevşehir’deki cami, medrese, dershane, mektep, çeşme, sebil, han ve çifte hamam ile İstanbul’da Şehzadebaşı’nda zevcesi Fatma Sultan ile birlikte yaptırdığı Dârülhadis Mescidi, çeşme, sebil, kütüphane ve bunların gelir kaynağı olmak üzere Direklerarası’nı teşkil eden seksen iki vakıf dükkândır. Ayrıca Hocapaşa semtinde bir mektep ile bunun altında bir sebili, Sirkeci’de Yeni Postahane’nin arkasında Acı Musluk Mescidi civarında bir dârülhadis ve bir hamamı vardı. Bunlardan başka Sâdâbâd’da bir camii, Beşiktaş’ta Çırağan mevkiinde Beşiktaş Mevlevîhânesi yanında bir yalısı, İstanbul’da Yeniodalar içinde bulunan Orta Cami yanında ve Kuruçeşme’de, Kanlıca’da, Mîrâbâd ve Hünkâr İskelesi’nde, Sultaniye ve Yalıköyü ile Bahariye’de, Mîrâhur Köşkü ile Eyüp civarında, Üsküdar’da Şemsipaşa’da, yine Üsküdar’da Malatyalı Camii civarında, Çubuklu Camii yakınında, Feyzâbâd’da Mesire Çeşmesi gibi daha bazı yerlerde çeşme, sebil ve havuzları mevcuttu. Ürgüp’te on kadar çeşmesi ve İzmir’de deniz kenarında, Mısır Çarşısı adıyla bilinen bir çarşısı vardı. Ayrıca Antakya’da, Rumeli’de ve Adalar’da vakıf bağ ve bahçeleri bulunuyordu.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 351-353, 360, 364, 381-382, 387-388, 391-392, 395.

, III, 269-274, 275-278, 292, 330, 331, 348-350, 363, 364; V, 6-10, 109, 116, 119 vd., 122-123, 126, 136-139, 145-158, 160-166, 169-175, 177-179, 185-186, 197-198, 205-206, 214-233, 292-294, 408-410, 412 vd., 423-426, 435, 436, 441, 443-449.

Küçük Çelebizâde Âsım, Târih, İstanbul 1282, VI, 8, 24, 25, 29, 30, 42-45, 53, 54, 88, 97, 119, 177, 233, 246, 248, 250, 254-257, 265-267, 275, 363-367, 377, 378, 384-386, 397, 401, 411, 424, 427, 428, 434, 439, 440, 443, 444, 453, 456-458, 460, 461, 464, 465, 480, 493, 528-530, 555, 556, 560, 569, 570, 597, 598, 601, 610.

, I, vr. 4b, 5a-b, 6a, 7b, 8b, 9a, 10a, 11a-b, 13a, 16a, 17b.

, I, 1-16, tür.yer.

[Abdi], 1730 Patrona Halil İhtilâli Hakkında Bir Eser, Abdi Târihi (nşr. Faik Reşit Unat), Ankara 1943.

Destârî Sâlih Târihi (Patrona Halil Ayaklanması Hakkında Bir Kaynak) (nşr. Bekir Sıdkı Baykal), Ankara 1962.

De Crouzenac, Histoire de la dernière révolution arrivée dans l’Empire Ottoman, Paris 1740.

M. de Bonnac, Mémoire historique sur l’ambassade du France à Constantinople (Publié avec un précis de ses négociations à la Porte Ottoman par M. Charles Schefer), Paris 1894.

, I, 4, 36, 41, 52, 156, 299; II, 58, 104, 119, 120, 124, 145, 146, 155, 158, 170, 171, 227.

, s. 30.

, II, 152-165.

, I, 61-68.

Dilâverzâde Ömer Efendi, Hadîkatü’l-vüzerâ Zeyli, Freiburg 1969, s. 29-36.

Lenoire, Nouvelle description de la ville de Constantinople avec la relation du voyage de l’ambassadeur de la Porte Ottoman et de son séjour à la cour de France, Paris 1721.

Dürrî Efendi, Sefâretnâme-i Îrân, Paris 1820, tür.yer.

Mehmed Efendi [Yirmi Sekiz Çelebi], Sefâretnâme, Paris 1872, tür.yer.

Lady Mary Wortley Montagu, Şark Mektupları (nşr. ve trc. Ahmed Refik), İstanbul 1933, tür.yer.

P. G. İnciciyan, XVIII. Asırda İstanbul (nşr. Hrand D. Andreasyan), İstanbul 1956, tür.yer.

Ahmet Refik [Altınay], Lâle Devri (1130-1143), İstanbul 1331.

a.mlf., Hicrî Onikinci Asırda İstanbul Hayatı 1100-1200, İstanbul 1930, tür.yer.

a.mlf., “Dâmad İbrahim Paşa Zamanında Ürgüb ve Nevşehir”, , sene 14, nr. 3 (80), İstanbul 1340.

, IV, 10, 14, 16-21, 475.

, IV/1, s. 104-323; IV/2, tür.yer.

K. Mikes, Türkiye Mektupları (trc. Sadettin Karatay), Ankara 1944, tür.yer.

M. Münir Aktepe, Patrona İsyanı: 1730, İstanbul 1958.

a.mlf., 1720-1724 Osmanlı-İran Münâsebetleri ve Silâhşör Kemânî Mustafa Ağa’nın Revân Fetih-nâmesi, İstanbul 1970.

a.mlf., “Nevşehirli İbrahim Paşa”, , IX, 234-239.

Mehmet İpşirli, “Lâle Devrinde Teşkil Edilen Tercüme Heyetine Dair Bazı Gözlemler”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, İstanbul 1987, s. 33-42.

Ali Cânib Yöntem, “Teceddüd-perver Vezirlerden İbrahim Paşa”, , I/5 (1923).

M. Fuad Köprülü, “Nevşehirli İbrahim Paşa’ya Dâir Vesikalar”, a.e., sy. 1, 9, 16 (1926).


NEVŞEHİRİN YETİŞTİRDİKLERİ


                                

Yorumlar - Yorum Yaz